Etiketler

7 Ağustos 2014 Perşembe

SEZAİ KARAKOÇ ve BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Sezai Karakoç 

SEZAİ KARAKOC VE BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

   En güzeli söze göbeğinden başlamak. Benim gibi edebiyatçı olup da edebiyata hasret yaşayanlar, matematik dersi anlatır gibi edebiyat anlatılmasından bıkanlar elbette vardır. Şiir ve roman sevdasıyla çıkılan bu yolda üniversitede sukutuhayale uğrayan tek ben değilimdir diye düşünüyorum. Ama hocalarına:” Şöyle bir edebiyat sohbeti yapın da dinleyelim hocam” diyen tek ben olabilirim. Anlaşılacağı üzere, edebiyat içinde edebiyata hasrettim.

   Üniversitedeki şiir yazma çabalarım olumlu dönütler alınca bunlardan bir tanesinin hocam tarafından“Edebiyat Otağı”na gönderilmesi ve yayınlanmasına rağmen  sonrasında benim, yılda iki üç şiir yazacak kadar duygudan yoksun hâle gelmem de edebiyatın ne kadar dışında yaşadığımın göstergesi olmuştur.
 Yıllarca, “Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

                  Meyveler sabırla olgunlaşırmış

                  Bir gün gözlerimin ta içine bak

                  Anlarsın ölüler niçin yaşarmış” ın üstüne başka şiir tanımadım.

   Son günlerde garip bir şekilde –duygusuzluğumun dibe vurmuş olmasına rağmen- şiir okumaya ve dinlemeye başladım. Bunu bilinçli olarak yapmadım. Çünkü her şeyde olduğu gibi şiirleri de hep sonralara bıraktım. Dinleyeceğim şarkılar mesela… Bir gün dinlenecek ama o bu gün değil. Karmaşık hayatıma eski tatların yeniden girmeye başladığını fark ettim.
     Formasyon sürecinde sunumunu yapan arkadaş bana : "Kaçırdın" (gülerek) dediğinde ben de ona: “İkinci Yeni”nin en sevdiğim sanatçısına( son şairi o anlatmıştı) yetiştim, sorun yok, demiştim.

    Son aylarda yine farkında olmadan (sonradan bilinçli bir şekilde) okumaya başladığım “En Sevgiliye” şiiri… Birkaç aydır sosyal medyada döne döne paylaştığım bu şiiri -hatta başbakanımız da okumuş-  her seferinde yeniden keşfediyor gibiydim. Okudukça –zaman zaman- taşlaşan yüreğime dokunan çok az şiir olduğunu ve bunların başında da “Karakoç Şiirleri”  olduğunu idrak ediyordum.

    Son günlerdeki ilginçliklerim bunlarla da sınırlı kalmayacaktı. Karakoç deyince, Karakoç Şiiri denince ben de ağlamaklı hâller, bir özlem... Öyle bir şairi –belki - bir gün tanıma arzusu… Olmasa da ihtimaldir işte. ayrıca Karakoç, soy ismininde bir cevher olduğunu düşünen tek ben olabilir miyim? Sezai Karakoç, Abdurrahim Karakoç ve Bahattin Karakoç.
Onun eserlerine duyduğum bu hayranlığı elbette dizelere, ses ve söz uyumlarına bağlamayacağım. Bu bir kalp işidir, kalbindekini en iyi yansıtan şair kişidir.

       İşte böyle… Böyle zamanlarda –bu zamanlar az olsa da-  içimdeki şirin çocuk dışımdaki hırçın çocuğa galip geliyor. Zaferin sahibi çocuk diyor ki:

“Eğer öfkeliyseniz bir Karakoç şiiri okuyun.

Mutsuzsanız, bir Karakoç şiiri okuyun.

Duygularınızı mı kaybettiniz, bir Karakoç şiiri okuyun.

Edebiyata mı küsdünüz, bir Karakoç şiiri okuyun.”  Belki hiç ses çıkarmadan hepimiz konuşuruz, hepimiz anlaşırız.