Sezai Karakoç |
SEZAİ KARAKOC VE BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
En güzeli söze göbeğinden başlamak. Benim
gibi edebiyatçı olup da edebiyata hasret yaşayanlar, matematik dersi anlatır
gibi edebiyat anlatılmasından bıkanlar elbette vardır. Şiir ve roman sevdasıyla
çıkılan bu yolda üniversitede sukutuhayale uğrayan tek ben değilimdir diye
düşünüyorum. Ama hocalarına:” Şöyle bir edebiyat sohbeti yapın da dinleyelim
hocam” diyen tek ben olabilirim. Anlaşılacağı üzere, edebiyat içinde
edebiyata hasrettim.
Üniversitedeki şiir
yazma çabalarım olumlu dönütler alınca bunlardan bir tanesinin hocam tarafından“Edebiyat
Otağı”na gönderilmesi ve yayınlanmasına rağmen sonrasında benim, yılda iki üç şiir yazacak
kadar duygudan yoksun hâle gelmem de edebiyatın ne kadar dışında yaşadığımın
göstergesi olmuştur.
Yıllarca, “Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyveler sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine
bak
Anlarsın ölüler niçin
yaşarmış” ın üstüne başka şiir tanımadım.
Son günlerde garip bir şekilde –duygusuzluğumun
dibe vurmuş olmasına rağmen- şiir okumaya ve dinlemeye başladım. Bunu bilinçli
olarak yapmadım. Çünkü her şeyde olduğu gibi şiirleri de hep sonralara
bıraktım. Dinleyeceğim şarkılar mesela… Bir gün dinlenecek ama o bu gün değil.
Karmaşık hayatıma eski tatların yeniden girmeye başladığını fark
ettim.
Formasyon sürecinde sunumunu yapan arkadaş
bana : "Kaçırdın" (gülerek) dediğinde ben de ona: “İkinci Yeni”nin en sevdiğim sanatçısına(
son şairi o anlatmıştı) yetiştim, sorun yok, demiştim.
Son aylarda yine farkında olmadan (sonradan
bilinçli bir şekilde) okumaya başladığım “En Sevgiliye” şiiri… Birkaç aydır
sosyal medyada döne döne paylaştığım bu şiiri -hatta başbakanımız da okumuş- her seferinde yeniden keşfediyor gibiydim.
Okudukça –zaman zaman- taşlaşan yüreğime dokunan çok az şiir olduğunu ve
bunların başında da “Karakoç Şiirleri” olduğunu idrak ediyordum.
Son günlerdeki ilginçliklerim bunlarla da
sınırlı kalmayacaktı. Karakoç
deyince, Karakoç Şiiri denince ben
de ağlamaklı hâller, bir özlem... Öyle bir şairi –belki - bir gün tanıma arzusu…
Olmasa da ihtimaldir işte. ayrıca Karakoç, soy ismininde bir cevher olduğunu düşünen tek ben olabilir miyim? Sezai Karakoç, Abdurrahim Karakoç ve Bahattin Karakoç.
Onun eserlerine duyduğum bu hayranlığı elbette dizelere, ses
ve söz uyumlarına bağlamayacağım. Bu bir kalp işidir, kalbindekini en iyi
yansıtan şair kişidir.
İşte böyle…
Böyle zamanlarda –bu zamanlar az olsa da- içimdeki şirin çocuk dışımdaki hırçın çocuğa
galip geliyor. Zaferin sahibi çocuk diyor ki:
“Eğer öfkeliyseniz bir Karakoç
şiiri okuyun.
Mutsuzsanız, bir Karakoç
şiiri okuyun.
Duygularınızı mı kaybettiniz, bir Karakoç şiiri okuyun.
Edebiyata mı küsdünüz, bir Karakoç şiiri okuyun.” Belki hiç ses çıkarmadan hepimiz konuşuruz,
hepimiz anlaşırız.