Etiketler

9 Ağustos 2019 Cuma

Prensesler Ölmez Anneciğim (Işık 'ım)

Işık

Prensesler Ölmez Anneciğim (Işık’ım)
Işık, anneciğim... Biliyor musun, annenin hamile olduğunu ilk duyduğumda inanammamıştım. Sevinçten, heyecandan yok artık, dedim. Doğurduğunu görmeden inanmam. Gün geçtikçe belirtiler artıyordu. Annen karnını yalıyor, karnı hafifçe büyüyor ve sürekli uyuyordu. Hiç olmadığı kadar sevgi bekliyordu benden, bizden. Kendini ilk fırsatta yere atıyordu. Siz doğacağınız gün durduk yere öğlen vakti miyavlamaya başladı. Hiç susmadan süren miyavlamalar sırasında kardeşlerini yani dayılarını tutup sürüklemeye çalışıyordu. Hele Rüzgâr dayına o gün hiç rahat vermedi. Biz de iyi gülmüştük. Yavrusu mu zannediyor yoksa saldırıyor mu, hiç anlaşılmıyordu. Hemen tuttuğum gibi bahçeye götürdüm. O an doğuracak sanıyordum. Tecrübesizim ya. Dayılarının doğumunda Hayat(anneannen) bizden saklamıştı da iki gün sonra ortaya çıkarmıştı. O gün, gün boyu sancı çeken anneniz sürekli kuytu bir yer arıyordu. Nereye gitse anneanneniz, dayılarınız rahat vermiyordu. Ben de ona yardım etmek için kuytu ve güvenli yerler gösteriyordum. Tüm gün süren arayışların sonunda o akşam hâlâ doğum yapmamıştı ve biz balkonda otururken nostaljik dikiş makinesinin altına yuvalanmıştı. Mırlana mırlana saatlerce durdu orada.
Gece saat 00.30 idi. Baktım, yavrular gelmeye başladı. Siz geliyordunuz miniğim. İnanamadım, anneniz gerçekten de doğuruyordu. Tek mi yoksa iki mi dedim. Zaten daha fazlasını ummuyordum. O minik bedeni için tahminlerim bu şekildeydi. Birkaç dakika içinde iki olduğunuzu fark ettim. Sessizce annenizin doğumuna yardım ettikten sonra huzurla ayrıldım yanından ama aklım hep ondaydı. Sabah erkenden kontrol ettim. Anneliği çok güzel başarmıştı. İki minik yavrusu olmuştu. İkisi de kendisi gibi sarı, kahve tüylü kafalarıyla annesinin memesini arıyordu. Biri sendin, biri daha sekizinci günde, henüz gözleri açılmadan kaybettiğimiz minik kardeşin.
Işık’sız Kaldım Anneciğim
Işık… Sana Işık ismini koymuştum. Bilmem neden... Senin doğumun kalbimde ışıklar yakıyordu. Tüm hayallerimde benimle birlikteydi. Önce annen sonra dayıların derken sayınız gitgide çoğalıyordu. Buradan birlikte taşınacaktık. Eğer yerimiz dar olursa sen ve anneni götürecektim. Ama sen artık hep 5 haftalıksın ve ömür boyu buradasın. Göğsümün orta yerinde sönmeyen bir ateş bıraktın. İlk günler ayakta kalmak için yediğim lokmadan, içtiğim çaydan, sudan utandım anneciğim. Daha bir gün öncesinde hiç evden ayrılmayan ben o gün işlerimi halletmek için mecburen ayrıldım. Sadece birkaç saatliğine. Giderken her şey yolunda gibi görünüyordu. Koşarak geldim evime. Seni göreceğim, sana sarılacağım için. Geldiğimde yatağında boylu boyunca uzanmış ve erimiş hâlde buldum seni. Daha giderken minik bir kirpi yavrusunu andırıyordun. Saatler içinde nasıl da bu kadar eriyebildin annem! O yuvarlak suratın, o kabarık tüylerin, kocaman göbeğin erimiş yerine ipince bir Işık kalmıştı. Çığlık çığlığa çeşmeye koştum. Belki sıcaktandır, belki serinleyince geçer dedim. Annen o gün anlamış olmalı ki seni emzirmiyordu bir türlü. Sen inlemeye başladıktan sonra karnının aç olduğunu fark edince şırıngayla besledim annem. Aradım ama çaresini bulamadım. Umut vermediler.
Biliyor musun, geçtiğimiz kış annen çok zayıf ve hasta bir kedi olduğu için aklım her gün onda kalırdı. Kış ortasında tam da kar yağdığında ağır grip geçirdi. Ona da iyileşmesi zor, dediler. Minicikti. Yedi gün bir şey yemedi. Tam yedinci gün ekmek içi yemeğe başladı. Onu iyileştirebilmek için bahçeye soba kurdum. Sabaha karşı kaçıp giderdi, sanırım soba söndüğü için üşüyordu. Öğlene kadar onu arardım. Grip olduğu için kulakları iyi işitmiyordu. Öğlene kadar onu arardım elimde bir değnekle. Değneği etraftaki tahtalara, demirlere, evin tavan kısımlarına vurarak duysun diye uğraşırdım. Bir gün tam umudumu kestiğimde ve tüm mahalleyi arayıp eve döndüğümde bahçede çuvalların üstünde kardeşi Tom ile birlikte oturduklarını gördüm. O hasta hâliyle nasıl yürüyebilmişti bilmiyorum. Baktığımda Tom ona masaj yapıyordu. Anneleri çoktan bırakmıştı ama onlar birbirlerini bırakmamıştı. Ta ki dayıların doğana kadar. Dayıların doğunca Tom eve gelmez oldu. Annen evdeydi ama onlardan uzak duruyordu. Şimdi ise dayılarına annelik ediyor. Senin yokluğunda annen çok tuhaf hareketler sergilemeye başladı. Ondan daha önce duymadığım miyavlama şekilleri, sabaha kadar camımda mırlanmalar, camı tıklatmalar, kucağımdan hiç inmemeler… Siz doğana kadar anneniz mutsuz bir kediydi. Yeterince hareketli değildi. Genelde mutsuz ve hâlsizdi. Ara sıra kardeşi Tom ile oynardı. Sizden sonra hareketlenmeye, neşelenmeye başladı. Tam senin ilk gözün açıldığı gün kardeşini kaybetmiştik. Sekizinci gün. O gün kardeşin son kez elini annesinin eline koydu ve o günden sonra annen tüm enerjisini sana verdi. Maalesef annelik deneyimi 38 gün sürdü. Seni nasıl da saklardı dayılarından. Onlar seni görünce gelip vuruyorlar diye kuytuda durmanı istiyordu.  Sen ise aksine çıkıp gelirdin kutundan. Malum senin dayılar ordu gibi. Annen onlar küçükken korkusundan mı yoksa yabancılığından mı kaçardı hep. Senin dayılar da sana alışacaktı zamanla, yaşasaydın.
minik kedim
Işık


Işık
Işık.. Bebeğim… Balkona çıktığımda yatağını bomboş görünce sığamıyorum oralara. Döne döne yatışmaya çalışıyorum. Odama girdiğimde birlikte uyuduğumuz sepetin kalbimin üstüne bir ağırlık konduruyor. İştahla sarıldığın şırınga da senden çok şey bıraktı bana. Camdan dışarı baktığımda dışarıdaki yatağını görünce sanki her şey rüyaymış gibi geliyor. İlk günler camdan seni çağırıyordum. Her zamanki gibi zıpır zıpır koşup kutudan çıkmaya çalışacaksın gibi. Hastayken yanından beş dakika ayrıldığımda beş saat gibi gelirdi. Nasıl heyecanla koşardım yanına anlatamam. Seni son kez kucağıma aldığımda iki kez derin nefes alıp verdin ya o an anladım gideceğini. Aklıma mukayet olmaya çalışıyordum. Yokluğunun ilk günleri ismini çağırırken alevler sarıyordu bedenimi. Sana bunları yazmayı borç bildim anneciğim. Şimdi de boğazımdaki düğümleri tutmaya çalışıyorum. Aslında bunlar buz dağının görünen yüzü. Daha fazla negatif konuşmayacağım minik prensesim. Bu arada daha on gün öncesinde minicik mişsin hâlâ. Son on gündür tüylerin kabarmış, göbeğin tombikleşmiş ve yetişkin kediler gibi biraz kendini göstermeye başlamışsın. ..
Seni görmek için çabalıyorum. Bahçede kardeşinle ikiniz yan yana görünce bazen başaramamışlık hissi tüm gücümü alıp gidiyor. Ben hep seninleyim anneciğim. Sen de hep benim minik, prensesimsin. Hep yanındayım.

2 yorum:

  1. Duygu yüklü bir paylaşım, canın kaybı karşısında söylenecek çok da kelime yok aslında. Sizi anladım diyebilirim sadece.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :(((( Ben de susuyorum, konuşamıyorum artık...

      Sil