Etiketler

5 Aralık 2020 Cumartesi

BENİM ŞARKIMI BAŞKASI SÖYLÜYOR



Benim şarkımı başkası söylüyor, hiçbir şey yapamıyorum

Elleri var çaresizliğin

Boğuyor karşı koyamıyorum.

Balondan sokaklarda tüketiyorum nefesimi.

Dilini bilmediğim şarkılar çalıyor yanımda, yöremde

Anlamsızca kıpırdıyor dudaklarım.

Onlara benzemeye çalışmak kadar yorucu bir eylem nefes almak da…


Yabancı sokaklarda mana arıyorum.

Kulaklıktan kendi şarkımı dinler gibi bakıyorum etrafa/hayata

Ahengin durduramadığım sallanışları var.

Kimi duraklarda ansızın dokunuveriyor telime

Can veriyor ağrıdan mecalsiz dizlerime.

Koşmayı deniyorum, uçmayı beceremediğim anlarda

Birden patlıyor balonlar,

Sönüyor ışıklar,

Bakışlarım donuyor, kalakalıyorum tanımadığım bir şehirde.

Yabancı soluklar bozuyor şarkımın melodisini.

Acıdan titriyor, ellerimin arasında gizlediğim suratım.

Koştukça daha derinleşiyor boşluk,

Önce mahallemi unutuyorum

Sonra adımı.

Adım gidince ben kalmıyorum.

Adım gidince hiç yokmuşum gibi yaşıyorum.

Bana adımı sorsalar bulacağım, diyorum. (17 Ocak 2018) Ayşe OKTAY

BLOGLAR: yazargibiyim.blogspot.com/ makalesec.blogspot.com

#yazargibiyim

#makaleseç

 

 

 

10 Ağustos 2020 Pazartesi

Serin Kokular Yayiliyor Memleketimden


Mis gibi bağımız bahçemiz 
Ormanımız serin
Toprağımız puslu
Havamız arı.

Serin kokular yayılıyor memleketimden 
ileri.

Dünyanın merkezidir benim memleketim.
Güneş burada doğar 
Buradan gider ufkun arkasindaki istirahat mekânina.

Mutlu kediler yaşar memleketimde
Hepsi çocuğumdur, gulumsememdir.
Insanlari da vardir 
Kimi dargin kimi dingin kimi hayta...
Uzaktan uzağa sevmenin modası geçmemiştir hâlâ buralarda. ... 

Sardunyaya fille denir benim köyümde
Aynı renkten kovalarca dizeriz
Hep aynı kokunun büyüsüyle
Kadifemsi bir hayat süreriz.
Ayşe OKTAY
(6 Haziran 2020)
.
.
.


 
                                      #yazargibiyim Ayşe OKTAY 



26 Nisan 2020 Pazar

Yolculuğum Kendi İçime


Beklentiler
Yolculuğum Kendi İçime

Çok küçükken kopmuşum realiteden. İzlediğim filmler, okuduğum kitaplar sağ olsun hep bir kurtarıcı bekledim. Kurtarılma sahnemse hep aynıydı. Arkamdan yaklaşan araba seslerinin birden yavaşlayan bir tonda durmasını beklerdim. Çok isterdim hayalimdeki gibi bir araba dursun ve bütün yaşamımı değiştirsin. Sihirli bir değneğim olsun isterdim. Özellikle yaz mevsiminde çoğalan arabalar bambaşka yerlerden geliyordu. Baharla birlikte başlayan heyecanım yazları doruk noktasına ulaşırdı. Hiç tanımadığım şehir ve ülkelerden hiç tanımadığım insanlar gelirdi o arabaların içinde. "Acaba bu mu?” diye yüreğim kalkardı her seferinde. Belki beni hayalimdeki gibi önemli biri yapacak, masalımsı yolculuğuma çıkartacak, belki içimdeki cevheri keşfedecek kişi o arabadaydı. Tam olarak tanımlayamıyordum bile. Ne bekliyordum, ne istiyordum?... Somut bir isteğim olmasa da beklentim, hayatıma girecek renk ve heyecandı. Tabii başarı da. 

Yazları çok güzel olur bizim oralar. Yol boyunca uzanan selvi ağaçlarının yol üstüne düşen gölgelerine basa basa geçerdi tüm yabancı arabalar. Özellikle siyah ve beyaz olanlar. Beni içimdeki cendereden kurtarma ihtimali olan tüm arabalar.

Nefesimi tutarak geçirdiğim günler ve yıllar… Beklenti içinde, hayal ülkesinde kimi zaman da hayalciliğime kızarak son derece realite ile gelgitler yaşarken o gün geliverdi.
Bir gün o araba yaklaştı. O an nefesimi tuttum. Gerçekten de çocukluk hayalim ilk gençliğimde gerçekleşebilirdi. Birden gazı kesip yavaşladı… İçimden tahminler geçiriyordum. İçinden yükselecek bir ses bana neler diyecekti… Tam bir şeyler olacakken aynı hızla vitesi takıp ilerledi ve o senelerdir beklediğim an, saniyeler içinde son buldu. Uzun yıllar gerçekleşmesini beklediğim sahne yerle bir olmuştu. İşte bu kadarmış. Tüm hayallerimin gerçekleşebilme ihtimali bu kadarmış. Beklediğim yılların bu anlık olaya orantısına baktığımda hiç de yakıştıramadım kendime. Bu uzun bekleyişe değmemişti doğrusu.

Saatler geçti. Aldığım bir telefonla o arabanın gerçekten benim için durduğunu anladım. Ama vazgeçmişti. Bunu saatler sonra öğreniyordum. Kader bu ya… Benim kaderime etki etmesi için o gün o saatte o araba durmalıydı ve içinden gelen ses tüm hayatımı değiştirmeliydi. O ise başka bir saatte ve ortamda konuşmamızı doğru bulmuş. Dedim ya… İçimde yılların ukdesi vardı. İçimdeki yokluk hissinin gitmesi için buna ihtiyacım vardı. Bir şeyler olacaksa benim istediğim gibi olmalıydı. Olmadı. O gün o araba durmadı ve içindeki benimle konuşmadı. Sonradan yapılan konuşmaların fikrimi değiştirmeye etkisi olmadı. 

Vaatler, uzun konuşmalar, hayaller… Hayallerim bana özeldi. Yaşantılarım içinse zihnimde şemalar oluşturmuşum. Sadece o şemaları okuyabilen hayatıma girebilirdi. Her şey ne kadar güzel olursa olsun zihnimdeki şemalara uymuyorsa kabul etmeyecektim. O boşluklar o kadar kocaman ki… Ukdelerin gün geçtikçe büyümesinden bahsetmiyorum bile… “Olsun!” da demeyeceğim… Olursa benim istediğim gibi olsun diyeceğim hep… O gün o araba durmadı ve ben birinin kurtarıcılığını beklemeyi bıraktım. Beklemeyi bırakmış birine Allah’tan başka kimsenin hükmü geçmezdi.

Kendisiyle vakit geçirmeyi beceremeyen ve hep daha fazlasını isteyen birinin isteklerini kendi içine yöneltmesiydi belki yolculuğum. Yolculuğum dıştan içe bir hâl almaya başlamıştı. Şimdi içimdeki küçük kızı ve andaki yetişkin görünümlü delimsirek kızı o kadar seviyorum ki… Kendimle o kadar iyi geçiniyorum ki… Etrafımdakileri deli gibi kıskandıran bir memnuniyet ve delilik hissi… Çünkü geç buldum kendimi. Geç buldum ve içimde ne kadar kıymetli cevherler taşıdığımı yeni fark ettim. Ben kendimi geç buldum. Bu sıradan hayatta sıra dışı bir tek kendimi bulabildim. Rastlamadım benim kadar sevebilen benim kadar hissedebilen birine(O ve onların haricinde.). Her geçen gün daha çok şükrettim hisseden bir kalbim olduğu için.

Her geçen gün yeni bir katman, her gün yeni bir mağara, yeni ve izbe bir alan keşfediyorum kendi dehlizlerimde. Hep aydınlanacak daha çok alan belirliyorum. Başardıkça heyecanımın arttığını fark ediyorum.
Şairin de dediği gibi sensiz de yaşarım artık ama senle bir başka yaşarım, diyebiliyorum. Ağaçlara karışır, havaya karışır, rüzgâra karışır bedenimiz ve enerjimiz. İki kat mutlu oluruz, iki kat seviniriz ve iki kat yaşarız hayatı. Ben bıraktım beklemeyi. Ama dedim ya…                                                                                                                                #yazargibiyim
                                                                                                                         #makaleseç
                                                                                                                      ( 22.04.2020 - 09.32)   

11 Nisan 2020 Cumartesi

SONSUZ DEKORASYON EVRENİ


Sonsuz Dekorasyon Evreni
Beklenmedik anlarda yakalandığınız bir yokluk hissi vardır. Kim olduğunuz, nereli olduğunuz, nereye ait olduğunuz, nereye ait olmak istediğiniz, sahip olduğunuz veya olamadıklarınız... Benimse anlık sendelemelerin dışında pek de şikâyetim olmazdı. Yakınmanın insanı çırpındıkça boğulacağın bir batağa soktuğunu bilirim. O gün baharın hoş buldum şarkılarına kulak verip çıktım sokağa.

 Bir şeyleri yeniden, bir şeyleri ilk defa keşfeder gibi baktım etrafıma. Yan tarafa dizili yeşil gövdeli ağaçlar dekorasyonun en güzel parçasıydı. Gökyüzüne baktım. Masmavi bir çadır gibi hiç eksilmiyordu üstümden. Üzerimden hiç eksilmeyen sonsuz bir çadır. Nefesimle gökyüzünün mavi beyaz baloncuklarını çektim ciğerlerime. Bulutların tel kadayıfı andıran hayalimsi katmanları  süslemişti masmavi bir nazarlığı andıran gökçatıyı. İsmini bilmediğim renklerde, ismini bilmediğim kuşlar uçuşuyordu. Esrarengiz hayatlarına hayran olduğum irili ufaklı diğer kuşlar, isimsiz nice böcekler, onlara eşlik ediyordu. Çeşitli kuş sürüleri, ücretsiz film gösterimi sunuyordu mevsimlik göçlerini yaparken. Evrenin bütün canlıları bana koşuyor gibiydi. Kostümler, renkler, suflörler, dublörler, dekorlar, sahneler, filmler, gösteriler ve sonsuzluk bana çalışıyordu. Bir tek benim görebildiğim sırlı bir döngünün içindeydim, biliyordum. Hani okul yolunda her gün yanından geçip hiç fark etmediğin selvi ağaçlarını ilk defa fark etmek ya da onları yeniden keşfetmek gibi. Hep üzerinden geçtiğin otlara eğilip onların var olmak için verdiği mücadeleye şahit olur gibi. 
Deli olduğumu düşünecekler...

Yürüdükçe ciğerlerime dolan mavi hava kabarcıklarını bütün hücrelerime sindirmeyi bekledim. Yavaş yavaş oksijenle dolan bedenimin hafiflediğini fark ettim. Küçük, sevimli bir balon gibiydim evrenin sonsuz dekorasyonunda. Kendi içimde bir oyun başlattım. Oyunların çocuklara özgü olmadığını, hatta insanın belli bir yaşı olmadığını fark ettim. Yaşadıkça genişleyen bir evrene benziyor insan. Kendi çaparlarında yeni keşifler yapmanın hazzına varıyor. Haz duygusu gelişiyor yıllarla birlikte. Aslında yıl dediğin de rakamlardan ibaret. Aydınlanmayla başlıyor asıl kendi hayatın, ilk yaşın. O güne kadar mış’larla, zanlarla, taklitlerle yaşamaya çalıştığın hayatı ilk defa yeni ve orijinal bir pencereden bakarak yaşamaya çalışıyorsun.

Ağaçlar, kediler, gökyüzü ve otlar… Yapraklar… Çiçekler, dallar, filizler ve kökler… Kökler demişken insanın köklerini bilmeye ihtiyacı var. Köklerine tutunmaya ihtiyacı var. İnsanın kendini tanımlamaya ihtiyacı var. Kendini bulmaya hakkı var. Aramaya doğru yerden başlarsa doğru cevapları almaya hakkı var. İnsanın fark etmeye ihtiyacı var.
Şimdi o üzerinde yürüdüğümüz yol su olup akmaz mı önümüzden? Ağaçlar, kuşlar, levhalar işaretler bizimle birlikte akmaz mı? Bize bir merhaba yapmaz mı ilahi düzen?

Yolculuğumun biraz dinlenmeye ayrılan kısmında sessiz ve otluk bir gölge buluyorum. Oraya uzanmayı kimse akıl etmez. Çoğunluk; gürültüden insanın beynindeki doğal akışı şaşırtan, insanların anlamak için dinlemediği, anlaşılmak için konuşmadığı curcunalı mekânlarda oturmayı tercih edecek. Benim otluğum bana ait olsun. Kimsenin tenezzül etmeyeceği ve kimsenin işgal etmeyeceği huzur alanı. Dünyanın en güzel soluklanma köşesiydi. Oturdum, uzandım, dinlendim… Vakit ilerledikçe iç dünyamda anlam veremediğim uyuşmalara sebep  olan bu harikalar diyarı... Bu harikalar diyarı bedavaydı gerçekten. Şairin de dediği gibi “ Hava bedava, su bedava… “ yaşamasını bilene. Seni seviyorum esrarengiz doğam.
Not: Doğaya olan hayranlığımı kelimelerle anlatmak, onu sınırlandırmak yeterli gelmiyor. Bu sevgimin küçük kızım, Doğakuş’un isminde canlanmasını istedim. Minik yavrumun adı aslında Doğa’dır. Ben ona Doğakuş diyorum. Şirinliği, hareketliliği, nevi şahsına münhasır tuhaf miyavlaması, tek başına yemek yemeyi çok sevmesi(Sahibine çekmiş diyorlar:D) Mutlu olsun/lar…  :)          

#yazargibiyim (yazargibiyim.blogspot.com)
#makaleseç  (makalesec.blogspot.com)
@muhayyel_l  (instagram)