BEYNİM BANA BİR OYUN OYNUYOR
Söze nereden başlayacağını bilememek, nerede bitireceğini
bilememekten biraz daha güç. Bir saat önce başlasam belki daha farklı bir cümle
olurdu, bir saat sonra yine farklı… Sürekli düşünüyor olmanın verdiği bir
değişkenlik.
Gerçek dünyaya
dönememe, problemleri kafada tekrar tekrar yaşayıp üzülme, tekrar tekrar haklı
olduğunu anlatmaya çalışıp başaramadığın için üzülmek… Sonra da onlar gibi
olamadığının bilinciyle dipsiz bir kuyuda debelenmek. Okuduğun onca kitap,
deneyimlerin ve vicdanın oynama hakkını vermiyor. Oyun varsa gurur inciniyor.
Dürüstlük başta gelir, öyle öğrenmişsin, erdemlere kıymet vermişsin; bu yüzden
kendine dürüst olmaya ihtiyaç duyuyorsun. Başkalarından da erdem bekliyorsun,
göremeyince tutunamıyorsun.
Beynim bana
oyun oynuyor… Nasıl oluyor çözemiyorum. Ben ki matematiği kafaya koyup
hâlletmiş bir sözelci, her formülü deniyorum; çözemiyorum. Tutunanların formülü
ne? Artık biliyorum, onların bir formülü yok; her şey yapıyla ilgili. Onlar
öyle doğdu ve bir kez daha anlıyorum, bu işin bir kitabı, kuralı, formülü yok.
Artık ümitsizliğimi kabul ediyorum. Ben
ve onlar arasındaki farklar gittikçe çoğalıyor. Fark kapanmaz hâle geliyor. Dürüst
olmaya çalışırken, kırıcı olmak, kırdığını kabullenmek; ama ben de kırıldım
diye açıklama yapmaya çalışırken, suçluluk duygusunun pekiştiğini fark etmek…
erdemlerini başkaları anlamıyor diye onları içten içe suçlamak, sonra yine
kendini suçlamak... Herkes gibi olamadığın için…
Beynim bana bir
oyun oynuyor ve ben hâlâ bunu çok da anlamış sayılmam. “Solgun bir gül oluyor
dokununca” diyor şair. Bu gül benim ümit ettiğim her şey, dokununca kabusa
dönen, yok olan ya da beklemediğim şekilde olumsuz gelişen her şey. Daha iyi
bir tarif bulamıyorum. Şairin bu şiirini çok kıskanıyorum. Beni nasıl bu kadar
güzel anlatır?. Şairin şiiriyle avunuyorum. “Solgun bir gül oluyor dokununca”,
arzu ettiğim her şey.. Hepsi gözyaşıyla yapıyor finalini ve benim affetmem
zorlaşıyor.
Yazar GİBİYİM