Sonsuz Dekorasyon Evreni
Beklenmedik anlarda yakalandığınız bir yokluk hissi vardır. Kim olduğunuz, nereli olduğunuz, nereye ait olduğunuz, nereye ait olmak istediğiniz, sahip olduğunuz veya olamadıklarınız... Benimse anlık sendelemelerin dışında pek de
şikâyetim olmazdı. Yakınmanın insanı çırpındıkça boğulacağın bir batağa
soktuğunu bilirim. O gün baharın hoş buldum şarkılarına kulak verip çıktım sokağa.
Bir şeyleri yeniden, bir şeyleri
ilk defa keşfeder gibi baktım etrafıma. Yan tarafa dizili yeşil gövdeli ağaçlar
dekorasyonun en güzel parçasıydı. Gökyüzüne baktım. Masmavi bir çadır gibi hiç
eksilmiyordu üstümden. Üzerimden hiç eksilmeyen sonsuz bir çadır. Nefesimle
gökyüzünün mavi beyaz baloncuklarını çektim ciğerlerime. Bulutların tel
kadayıfı andıran hayalimsi katmanları süslemişti
masmavi bir nazarlığı andıran gökçatıyı. İsmini bilmediğim renklerde, ismini
bilmediğim kuşlar uçuşuyordu. Esrarengiz hayatlarına hayran olduğum irili ufaklı
diğer kuşlar, isimsiz nice böcekler, onlara eşlik ediyordu. Çeşitli kuş sürüleri, ücretsiz film gösterimi sunuyordu mevsimlik göçlerini yaparken. Evrenin bütün
canlıları bana koşuyor gibiydi. Kostümler, renkler, suflörler, dublörler, dekorlar,
sahneler, filmler, gösteriler ve sonsuzluk bana çalışıyordu. Bir tek benim
görebildiğim sırlı bir döngünün içindeydim, biliyordum. Hani okul yolunda her
gün yanından geçip hiç fark etmediğin selvi ağaçlarını ilk defa fark etmek ya da
onları yeniden keşfetmek gibi. Hep üzerinden geçtiğin otlara eğilip onların var olmak için verdiği mücadeleye şahit olur gibi.
Deli olduğumu düşünecekler...
Deli olduğumu düşünecekler...
Yürüdükçe
ciğerlerime dolan mavi hava kabarcıklarını bütün hücrelerime sindirmeyi
bekledim. Yavaş yavaş oksijenle dolan bedenimin hafiflediğini fark ettim.
Küçük, sevimli bir balon gibiydim evrenin sonsuz dekorasyonunda. Kendi içimde
bir oyun başlattım. Oyunların çocuklara özgü olmadığını, hatta insanın belli bir
yaşı olmadığını fark ettim. Yaşadıkça genişleyen bir evrene benziyor insan.
Kendi çaparlarında yeni keşifler yapmanın hazzına varıyor. Haz duygusu
gelişiyor yıllarla birlikte. Aslında yıl dediğin de rakamlardan ibaret.
Aydınlanmayla başlıyor asıl kendi hayatın, ilk yaşın. O güne kadar mış’larla,
zanlarla, taklitlerle yaşamaya çalıştığın hayatı ilk defa yeni ve orijinal bir
pencereden bakarak yaşamaya çalışıyorsun.
Ağaçlar,
kediler, gökyüzü ve otlar… Yapraklar… Çiçekler, dallar, filizler ve kökler…
Kökler demişken insanın köklerini bilmeye ihtiyacı var. Köklerine tutunmaya
ihtiyacı var. İnsanın kendini tanımlamaya ihtiyacı var. Kendini bulmaya hakkı
var. Aramaya doğru yerden başlarsa doğru cevapları almaya hakkı var. İnsanın fark
etmeye ihtiyacı var.
Şimdi o üzerinde
yürüdüğümüz yol su olup akmaz mı önümüzden? Ağaçlar, kuşlar, levhalar işaretler
bizimle birlikte akmaz mı? Bize bir merhaba yapmaz mı ilahi düzen?
Yolculuğumun
biraz dinlenmeye ayrılan kısmında sessiz ve otluk bir gölge buluyorum. Oraya uzanmayı
kimse akıl etmez. Çoğunluk; gürültüden insanın beynindeki doğal akışı şaşırtan,
insanların anlamak için dinlemediği, anlaşılmak için konuşmadığı curcunalı
mekânlarda oturmayı tercih edecek. Benim otluğum bana ait olsun. Kimsenin tenezzül
etmeyeceği ve kimsenin işgal etmeyeceği huzur alanı. Dünyanın en güzel
soluklanma köşesiydi. Oturdum, uzandım, dinlendim… Vakit ilerledikçe iç
dünyamda anlam veremediğim uyuşmalara sebep
olan bu harikalar diyarı... Bu harikalar diyarı bedavaydı gerçekten.
Şairin de dediği gibi “ Hava bedava, su bedava… “ yaşamasını bilene. Seni seviyorum
esrarengiz doğam.
Not: Doğaya olan hayranlığımı kelimelerle anlatmak,
onu sınırlandırmak yeterli gelmiyor. Bu sevgimin küçük kızım, Doğakuş’un
isminde canlanmasını istedim. Minik yavrumun adı aslında Doğa’dır. Ben ona
Doğakuş diyorum. Şirinliği, hareketliliği, nevi şahsına münhasır tuhaf
miyavlaması, tek başına yemek yemeyi çok sevmesi(Sahibine çekmiş diyorlar:D) Mutlu olsun/lar… :)
#yazargibiyim
(yazargibiyim.blogspot.com)
#makaleseç (makalesec.blogspot.com)
@muhayyel_l (instagram)