Mumlar ve Tütsüler
Satırlarımda dolaşan kokular
Çoktan gitmişlik hissine yön çiziyor.
Sır kokuyor sır.
Anda kalmakla bir ilgisi olmalı kokuların.
Işınlanıveriyorum ansızın çocukluk yaralarıma.
Kanatıyorum, kanatıyorum.
Zaman denen nesneyi çiğneyip geçiyorum.
Anıların eskimek gibi bir huyu olsaydı
Göğsümden dikenler çıkarmazdım kanata kanata.
Hatıraların ekmek bıçağından bir farkı yok.
Kalbimizi tırtıklayarak deşiyor, haberimiz yok.
Atlı arabamla kaybolan ilk sevinçlerim
Yabancı soluklardan umut fısıldıyor.
Bir tütsünün kıvrımlı dumanında sürüyor yolculuğum.
Duraklarca inip binmekten yorgun düşen kalbim
Kente giriş için sıra bekliyor.
Kâh saç telime kadar kızardığım sebze bahçesinde alıyorum soluğu
Kâh onlarca kişilik odadan kaçarak çıktığım bayram sabahlarında.
Korkunç suratlar görüyorum etrafta;
Yiyici, kan emici, utandırıcı, suçlayıcı, sorgulayıcı…
Hiç durmadan hareket etmemin kaynağını buluyorum.
Durursam katlanamayacakmışım,
Hep koşmuş, hep kaçmışım.
İsmini koyamamışım.
Bir yerde sebat göstermeyi öğrenene kadar sürmüş
Tırtıkçılarla yüzleşmem.
Kalbimi yoran ne varsa karşıma çıktı bu yolculukta.
Ama atlı arabam son gördüğüm yerde değildi
Sis bulutlarının içinde dört yaşında küçük bir kız dolanıyor.
O, biliyor oyun oynayamayacak kadar yetişkin olduğunu.
Akrandan öğreniyor, taklit ediyor.
Oyuncaklarım fezaya mı atıldı?
Kaç milyon yıl gerekir tamamen yok olmalarına?
Bir zamanlar temas ettiğim her şey
Tamamen yok mu oldular
Birikiyorlar mı yoksa bir yerlerde?
Başka bir âlemde yeni bir yolculuğa çıkmış olma ihtimallerini düşünüyorum
İlk oyuncağım nerede?
Merak ediyorum.
Ayşe OKTAY (10/01/2020- 02/05/2021) (23.49)
#yazargibiyim
#makaleseç