Etiketler

30 Kasım 2014 Pazar

DERS ÇALIŞTIĞINIZI UNUTTURACAK DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ


           





Ders çalıştığnızı unutturacak ders çalışma yöntemleri

Ders çalışmak deyince insanların sırtında bir kambur beliriyor sanki. Öyle zor, öyle imkânsız bir şey yok. E tabi, bunda internette dolaşan o “Ders Çalışma Yöntemleri” başlıklı nizamiye kurallarının rolü büyük. O kadar zor bir durumdan söz ediliyor ki şikâyet edilmezse ayıp olur. Bu korkutucu kurallar yüzünden çocuklar klasik koşullanıyor, negatif düşünce biçimi gelişiyor ve başaramayacaklarına inanmaya başlıyorlar. O zaman bırakalım o katı kuralları ve kendi stilimizi oluşturalım.
        Okulda dersleri ilgiyle dinleyip sorulara cevap verip mutlu oldunuz(Bunu bir kere de olsa yaşamışsınızdır). Eve geldiniz ve hevesiniz kaçtı. Çalışmak istemiyorsunuz çünkü elinizde harfi harfine uymanız gereken kurallar var. İtiraf edin çok sıkıcı. (Bir kere o kuralları sıralayanlar sizin robot değil de bir insan olduğunuzu ve ruhunuzu hesaba katmıyorlar.)

             Ders Çalışmayı Nasıl Daha Katlanılır Hâle Getirebiliriz? 

1)      İlk olarak on beş dakikalık bir tekrar yapın ya da süresini kısa olmak şartıyla kendiniz ayarlayın.

2)      Şimdi de öğrendiklerinizi hayatınızın diğer alanlarına yayın. Örnek: Su içmeye giderken önemli bir bilgiyi tekrar edin. Markete giderken de aynı şekilde. Böylece zaman kaybetmemiş olursunuz.

3)      Okumanız gereken hikâyeler ya da bölümler var.(Ders kitabından olabilir) Bunun ödev olduğunu düşünmeyin. Oturup çay içerken alın elinize kitabı merak ederek ve eğlenerek okuyun, masanın başına geçip ders çalışma modunda değil.

4)      Öğrendiklerinizi aile bireylerine ya da arkadaşlarınıza pat diye anlatın. Örnek: “Babacım, her beyti aynı güzellikte olan gazellere “yek avaz gazel” denirmiş, biliyor musun? Annecim, kaside söyleyenlere “kaside-gû” denirmiş.” Bunu yaparak bilgilerinizi unutmamış ve kalıcı hâle getirmiş olacaksınız. Unutmayın, başkalarına anlatılan bilgiler en çok akılda kalanlardır.

5)      Sabah okula giderken günlük ing. kelime çalışmanızı tamamlayabilirsiniz. Örnek:

“Amazing” harika demek; ışığı kapatmak için “turn of”, kapıyı kapatmak için “close” kullanılır, diye tekrar ederek gidebilirsiniz.

6)      Kafanıza takılan ve çözemediğiniz soruları gece yatmadan önce düşünün en kısa sürede çözüme ulaşacaksınız.


    Bunun gibi birçok madde sıralayabiliriz. Bu maddeleri uygulayarak çalışmalarınızı hayatla birleştirmiş; çalışmanın, hayatın bir parçası olduğunu fark etmiş olacaksınız. Bunlar seçme maddeler. Tabi her ders için ayrı ve detaylı metotlar geliştirilebilir. Ama tadında bırakmak iyidir diyerek devamını bir sonraki yazıma bırakıyorum. Her konuda olduğu gibi yazıda da pratik ve anlaşılır olma derdindeyim. Az, öz ve faydalı olsun önemli olan bu. Aklıma gelen metotları sıralamaya devam edeceğim.

     Eğlenceli çalışmalar dilerim.              

                                                                                                                   Yazar GİBİYİM  ;)

26 Kasım 2014 Çarşamba

MEÇHUL ŞİİR




MEÇHUL ŞİİR

Neden, nasıl, niçin?

Hepsi bir muammayı çözmek için.

Çözümler bir tarafa,

Şimdi pişmanım arayışlarım için.

          Ne güzel, ne hoş, ne iyi,

          Hepsi bir insanı nitelemek için.

          Sıfatlar bir tarafa,

         Şimdi pişmanım gözümde büyüttüklerim için.

Ne zor, ne güç, ne acı,

Hepsi dünyanın müstehak adı.

Hak-hukuk bir tarafa,

Şimdi pişmanım idrak ettiğimden o adı.

           Susma, konuş, haykır!

           Hepsi, bir davayı dillendirmek için

          Kararlar bir tarafa,

          Şimdi pişman değilim davacı olduğum için.

                                                            (4.6.2007)

14 Eylül 2014 Pazar

BEN İSTEMEDİM



      BEN İSTEMEDİM
İstemezdim bu serapta seyran etmeyi,
Hedefini şaşırımış oklara kurban gitmeyi,
Dünyaya sultan gelmiştim oysa
Ben istemedim tahtımdan düşmeyi.

Baykuşlar tünemiş göz kapaklarıma
Amellerim emellerim olmuş.
Büyüdükçe büyüyor dehlizlerim
Ben istemedim bu girdaba aktör olmayı.

Hayretlerim şaha kalkmış,
Yalnızlıklarım miracı tatmış,
Sözcüklerim ambargo almış
 Ben istemedim mefkurelerle boğuşmayı.

Ne ümitlerle bu ummana dalıp
Zaman gibi bir meçhule talip,
Lâkinli cümlelerden yorulup
Ben istemedim serzenişlerde kalmayı.

Gemim su alıyor pusulam yok
Sular boğazımda vakit yok
Her şey planmış kaçış yok

Ben istemedim akla esir olmayı.      
                                                     28 Mart 2007
                                              Yazar GİBİYİM
NOT: Bu blogdaki her türlü yazı ve şiirler onaylıdır. 

31 Ağustos 2014 Pazar

SUSMAKTIR HAYAT

SUSMAKTIR HAYAT
Susmaktır hayat
Ve bütün kaktüsleri yutmak evrendeki.
Ta ki ciğerlerin parçalanasıya
Tek bir kan damlası çaktırmayasıya.
Bir veremliyi utandıracak kadar kan tüküresiye
Ve kutsayıp hüznü
Bal şerbet gibi yutasıya.
          Yazgımı tavan arasında bulmadım ben
At başı yürüdük /ikimiz de/
 Zalimdik
Kendi kendimin katili oldum
Olduk ikimiz de.
           Ve sustum…
Bütün konuşmamışlıklarımı kustum.
Eğer becerebilseydi dilim
(susarken söyledikleri dışında)
Güzel şeyler söyleyecekti.
Bir ölünün yaşama alanlarından
Hayat sınırlarından bahsedecekti.

                               Yazar GİBİYİM

7 Ağustos 2014 Perşembe

SEZAİ KARAKOÇ ve BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Sezai Karakoç 

SEZAİ KARAKOC VE BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

   En güzeli söze göbeğinden başlamak. Benim gibi edebiyatçı olup da edebiyata hasret yaşayanlar, matematik dersi anlatır gibi edebiyat anlatılmasından bıkanlar elbette vardır. Şiir ve roman sevdasıyla çıkılan bu yolda üniversitede sukutuhayale uğrayan tek ben değilimdir diye düşünüyorum. Ama hocalarına:” Şöyle bir edebiyat sohbeti yapın da dinleyelim hocam” diyen tek ben olabilirim. Anlaşılacağı üzere, edebiyat içinde edebiyata hasrettim.

   Üniversitedeki şiir yazma çabalarım olumlu dönütler alınca bunlardan bir tanesinin hocam tarafından“Edebiyat Otağı”na gönderilmesi ve yayınlanmasına rağmen  sonrasında benim, yılda iki üç şiir yazacak kadar duygudan yoksun hâle gelmem de edebiyatın ne kadar dışında yaşadığımın göstergesi olmuştur.
 Yıllarca, “Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

                  Meyveler sabırla olgunlaşırmış

                  Bir gün gözlerimin ta içine bak

                  Anlarsın ölüler niçin yaşarmış” ın üstüne başka şiir tanımadım.

   Son günlerde garip bir şekilde –duygusuzluğumun dibe vurmuş olmasına rağmen- şiir okumaya ve dinlemeye başladım. Bunu bilinçli olarak yapmadım. Çünkü her şeyde olduğu gibi şiirleri de hep sonralara bıraktım. Dinleyeceğim şarkılar mesela… Bir gün dinlenecek ama o bu gün değil. Karmaşık hayatıma eski tatların yeniden girmeye başladığını fark ettim.
     Formasyon sürecinde sunumunu yapan arkadaş bana : "Kaçırdın" (gülerek) dediğinde ben de ona: “İkinci Yeni”nin en sevdiğim sanatçısına( son şairi o anlatmıştı) yetiştim, sorun yok, demiştim.

    Son aylarda yine farkında olmadan (sonradan bilinçli bir şekilde) okumaya başladığım “En Sevgiliye” şiiri… Birkaç aydır sosyal medyada döne döne paylaştığım bu şiiri -hatta başbakanımız da okumuş-  her seferinde yeniden keşfediyor gibiydim. Okudukça –zaman zaman- taşlaşan yüreğime dokunan çok az şiir olduğunu ve bunların başında da “Karakoç Şiirleri”  olduğunu idrak ediyordum.

    Son günlerdeki ilginçliklerim bunlarla da sınırlı kalmayacaktı. Karakoç deyince, Karakoç Şiiri denince ben de ağlamaklı hâller, bir özlem... Öyle bir şairi –belki - bir gün tanıma arzusu… Olmasa da ihtimaldir işte. ayrıca Karakoç, soy ismininde bir cevher olduğunu düşünen tek ben olabilir miyim? Sezai Karakoç, Abdurrahim Karakoç ve Bahattin Karakoç.
Onun eserlerine duyduğum bu hayranlığı elbette dizelere, ses ve söz uyumlarına bağlamayacağım. Bu bir kalp işidir, kalbindekini en iyi yansıtan şair kişidir.

       İşte böyle… Böyle zamanlarda –bu zamanlar az olsa da-  içimdeki şirin çocuk dışımdaki hırçın çocuğa galip geliyor. Zaferin sahibi çocuk diyor ki:

“Eğer öfkeliyseniz bir Karakoç şiiri okuyun.

Mutsuzsanız, bir Karakoç şiiri okuyun.

Duygularınızı mı kaybettiniz, bir Karakoç şiiri okuyun.

Edebiyata mı küsdünüz, bir Karakoç şiiri okuyun.”  Belki hiç ses çıkarmadan hepimiz konuşuruz, hepimiz anlaşırız.

12 Temmuz 2014 Cumartesi


GAMSIZ değil AŞKSIZ
Yaşıyorsam hiç düşünmeden çok
Düşündüğüm günlere sayın
Tutunmuyorsam eski dallarıma
Ağaç kurudu, dallar çıplak sayın.
    Hadi geçin saatler geçin,
    Beni zamana karşı bertaraf edin
   Bir tek dizesi aşkın, sevginin
   Yıldırmasın beni geçin.
Değil mi ki
Hayatta her şeyin bir vakti var
Sevmek için çok geç
Affetmek anlamsız. (00.30)

    

11 Ocak 2014 Cumartesi

BEYNİM BANA BİR OYUN OYNUYOR


                                                                BEYNİM BANA BİR OYUN OYNUYOR

Söze nereden başlayacağını bilememek, nerede bitireceğini bilememekten biraz daha güç. Bir saat önce başlasam belki daha farklı bir cümle olurdu, bir saat sonra yine farklı… Sürekli düşünüyor olmanın verdiği bir değişkenlik.

       Gerçek dünyaya dönememe, problemleri kafada tekrar tekrar yaşayıp üzülme, tekrar tekrar haklı olduğunu anlatmaya çalışıp başaramadığın için üzülmek… Sonra da onlar gibi olamadığının bilinciyle dipsiz bir kuyuda debelenmek. Okuduğun onca kitap, deneyimlerin ve vicdanın oynama hakkını vermiyor. Oyun varsa gurur inciniyor. Dürüstlük başta gelir, öyle öğrenmişsin, erdemlere kıymet vermişsin; bu yüzden kendine dürüst olmaya ihtiyaç duyuyorsun. Başkalarından da erdem bekliyorsun, göremeyince tutunamıyorsun.

          Beynim bana oyun oynuyor… Nasıl oluyor çözemiyorum. Ben ki matematiği kafaya koyup hâlletmiş bir sözelci, her formülü deniyorum; çözemiyorum. Tutunanların formülü ne? Artık biliyorum, onların bir formülü yok; her şey yapıyla ilgili. Onlar öyle doğdu ve bir kez daha anlıyorum, bu işin bir kitabı, kuralı, formülü yok. Artık ümitsizliğimi kabul ediyorum. Ben ve onlar arasındaki farklar gittikçe çoğalıyor. Fark kapanmaz hâle geliyor. Dürüst olmaya çalışırken, kırıcı olmak, kırdığını kabullenmek; ama ben de kırıldım diye açıklama yapmaya çalışırken, suçluluk duygusunun pekiştiğini fark etmek… Erdemlerini başkaları anlamıyor diye onları içten içe suçlamak, sonra yine kendini suçlamak... Herkes gibi olamadığın için…

           Beynim bana bir oyun oynuyor ve ben hâlâ bunu çok da anlamış sayılmam. “Solgun bir gül oluyor dokununca” diyor şair. Bu gül benim ümit ettiğim her şey, dokununca kâbusa dönen, yok olan ya da beklemediğim şekilde olumsuz gelişen her şey. Daha iyi bir tarif bulamıyorum. Şairin bu şiirini çok kıskanıyorum. Şairin şiiriyle avunuyorum. “Solgun bir gül oluyor dokununca”, arzu ettiğim her şey.. Hepsi gözyaşıyla yapıyor finalini ve benim affetmem zorlaşıyor.

                                                                                                                                                       Yazar GİBİYİM