Işık |
Prensesler
Ölmez Anneciğim (Işık’ım)
Işık,
anneciğim... Biliyor musun, annenin hamile olduğunu ilk duyduğumda
inanammamıştım. Sevinçten, heyecandan yok artık, dedim. Doğurduğunu görmeden
inanmam. Gün geçtikçe belirtiler artıyordu. Annen karnını yalıyor, karnı
hafifçe büyüyor ve sürekli uyuyordu. Hiç olmadığı kadar sevgi bekliyordu
benden, bizden. Kendini ilk fırsatta yere atıyordu. Siz doğacağınız gün durduk
yere öğlen vakti miyavlamaya başladı. Hiç susmadan süren miyavlamalar sırasında
kardeşlerini yani dayılarını tutup sürüklemeye çalışıyordu. Hele Rüzgâr dayına
o gün hiç rahat vermedi. Biz de iyi gülmüştük. Yavrusu mu zannediyor yoksa
saldırıyor mu, hiç anlaşılmıyordu. Hemen tuttuğum gibi bahçeye götürdüm. O an
doğuracak sanıyordum. Tecrübesizim ya. Dayılarının doğumunda Hayat(anneannen) bizden saklamıştı da iki gün sonra ortaya çıkarmıştı. O gün, gün boyu sancı
çeken anneniz sürekli kuytu bir yer arıyordu. Nereye gitse anneanneniz,
dayılarınız rahat vermiyordu. Ben de ona yardım etmek için kuytu ve güvenli yerler
gösteriyordum. Tüm gün süren arayışların sonunda o akşam hâlâ doğum yapmamıştı
ve biz balkonda otururken nostaljik dikiş makinesinin altına yuvalanmıştı. Mırlana mırlana saatlerce durdu orada.
Gece saat
00.30 idi. Baktım, yavrular gelmeye başladı. Siz geliyordunuz miniğim. İnanamadım, anneniz gerçekten de
doğuruyordu. Tek mi yoksa iki mi dedim. Zaten daha fazlasını ummuyordum. O minik
bedeni için tahminlerim bu şekildeydi. Birkaç dakika içinde iki olduğunuzu fark
ettim. Sessizce annenizin doğumuna yardım ettikten sonra huzurla ayrıldım
yanından ama aklım hep ondaydı. Sabah erkenden kontrol ettim. Anneliği çok
güzel başarmıştı. İki minik yavrusu olmuştu. İkisi de kendisi gibi sarı, kahve
tüylü kafalarıyla annesinin memesini arıyordu. Biri sendin, biri daha
sekizinci günde, henüz gözleri açılmadan kaybettiğimiz minik kardeşin.
Işık’sız
Kaldım Anneciğim
Işık… Sana Işık ismini koymuştum. Bilmem neden... Senin doğumun kalbimde ışıklar yakıyordu. Tüm hayallerimde benimle birlikteydi. Önce annen sonra dayıların derken sayınız gitgide çoğalıyordu. Buradan birlikte taşınacaktık. Eğer yerimiz dar olursa sen ve anneni götürecektim. Ama sen artık hep 5 haftalıksın ve ömür boyu buradasın. Göğsümün orta yerinde sönmeyen bir ateş bıraktın. İlk günler ayakta kalmak için
yediğim lokmadan, içtiğim çaydan, sudan utandım anneciğim. Daha bir gün
öncesinde hiç evden ayrılmayan ben o gün işlerimi halletmek için mecburen
ayrıldım. Sadece birkaç saatliğine. Giderken her şey yolunda gibi görünüyordu.
Koşarak geldim evime. Seni göreceğim, sana sarılacağım için. Geldiğimde
yatağında boylu boyunca uzanmış ve erimiş hâlde buldum seni. Daha giderken
minik bir kirpi yavrusunu andırıyordun. Saatler içinde nasıl da bu kadar
eriyebildin annem! O yuvarlak suratın, o kabarık tüylerin, kocaman göbeğin
erimiş yerine ipince bir Işık kalmıştı. Çığlık çığlığa çeşmeye koştum. Belki
sıcaktandır, belki serinleyince geçer dedim. Annen o gün anlamış olmalı ki seni
emzirmiyordu bir türlü. Sen inlemeye başladıktan
sonra karnının aç olduğunu fark edince şırıngayla besledim annem. Aradım ama
çaresini bulamadım. Umut vermediler.
Biliyor musun, geçtiğimiz kış
annen çok zayıf ve hasta bir kedi olduğu için aklım her gün onda kalırdı. Kış
ortasında tam da kar yağdığında ağır grip geçirdi. Ona da iyileşmesi zor,
dediler. Minicikti. Yedi gün bir şey yemedi. Tam yedinci gün ekmek içi yemeğe
başladı. Onu iyileştirebilmek için bahçeye soba kurdum. Sabaha karşı kaçıp
giderdi, sanırım soba söndüğü için üşüyordu. Öğlene kadar onu arardım. Grip
olduğu için kulakları iyi işitmiyordu. Öğlene kadar onu arardım elimde bir
değnekle. Değneği etraftaki tahtalara, demirlere, evin tavan kısımlarına
vurarak duysun diye uğraşırdım. Bir gün tam umudumu kestiğimde ve tüm mahalleyi
arayıp eve döndüğümde bahçede çuvalların üstünde kardeşi Tom ile birlikte
oturduklarını gördüm. O hasta hâliyle nasıl yürüyebilmişti bilmiyorum.
Baktığımda Tom ona masaj yapıyordu. Anneleri çoktan bırakmıştı ama onlar
birbirlerini bırakmamıştı. Ta ki dayıların doğana kadar. Dayıların doğunca Tom
eve gelmez oldu. Annen evdeydi ama onlardan uzak duruyordu. Şimdi ise
dayılarına annelik ediyor. Senin yokluğunda annen çok tuhaf hareketler
sergilemeye başladı. Ondan daha önce duymadığım miyavlama şekilleri, sabaha
kadar camımda mırlanmalar, camı tıklatmalar, kucağımdan hiç inmemeler… Siz
doğana kadar anneniz mutsuz bir kediydi. Yeterince hareketli değildi. Genelde
mutsuz ve hâlsizdi. Ara sıra kardeşi Tom ile oynardı. Sizden sonra
hareketlenmeye, neşelenmeye başladı. Tam senin ilk gözün açıldığı gün kardeşini
kaybetmiştik. Sekizinci gün. O gün kardeşin son kez elini annesinin eline koydu
ve o günden sonra annen tüm enerjisini sana verdi. Maalesef annelik deneyimi 38
gün sürdü. Seni nasıl da saklardı dayılarından. Onlar seni görünce gelip
vuruyorlar diye kuytuda durmanı istiyordu.
Sen ise aksine çıkıp gelirdin kutundan. Malum senin dayılar ordu gibi.
Annen onlar küçükken korkusundan mı yoksa yabancılığından mı kaçardı hep.
Senin dayılar da sana alışacaktı zamanla, yaşasaydın.
Işık |
Işık
Işık..
Bebeğim… Balkona çıktığımda yatağını bomboş görünce sığamıyorum oralara. Döne döne
yatışmaya çalışıyorum. Odama girdiğimde birlikte uyuduğumuz sepetin kalbimin
üstüne bir ağırlık konduruyor. İştahla sarıldığın şırınga da senden çok şey bıraktı bana. Camdan dışarı baktığımda dışarıdaki yatağını
görünce sanki her şey rüyaymış gibi geliyor. İlk günler camdan seni
çağırıyordum. Her zamanki gibi zıpır zıpır koşup kutudan çıkmaya çalışacaksın
gibi. Hastayken yanından beş dakika ayrıldığımda beş saat gibi gelirdi. Nasıl heyecanla koşardım yanına anlatamam. Seni son kez kucağıma aldığımda iki kez derin nefes alıp verdin ya o an anladım gideceğini. Aklıma mukayet olmaya çalışıyordum. Yokluğunun ilk günleri ismini çağırırken alevler sarıyordu
bedenimi. Sana bunları yazmayı borç bildim anneciğim. Şimdi de boğazımdaki düğümleri
tutmaya çalışıyorum. Aslında bunlar buz dağının görünen yüzü. Daha fazla negatif
konuşmayacağım minik prensesim. Bu arada daha on gün öncesinde minicik mişsin
hâlâ. Son on gündür tüylerin kabarmış, göbeğin tombikleşmiş ve yetişkin kediler
gibi biraz kendini göstermeye başlamışsın. ..
Seni görmek
için çabalıyorum. Bahçede kardeşinle ikiniz yan yana görünce bazen başaramamışlık hissi tüm gücümü alıp gidiyor. Ben hep seninleyim anneciğim. Sen de hep benim
minik, prensesimsin. Hep yanındayım.
Duygu yüklü bir paylaşım, canın kaybı karşısında söylenecek çok da kelime yok aslında. Sizi anladım diyebilirim sadece.
YanıtlaSil:(((( Ben de susuyorum, konuşamıyorum artık...
Sil