Etiketler

12 Temmuz 2014 Cumartesi


GAMSIZ değil AŞKSIZ
Yaşıyorsam hiç düşünmeden çok
Düşündüğüm günlere sayın
Tutunmuyorsam eski dallarıma
Ağaç kurudu, dallar çıplak sayın.
    Hadi geçin saatler geçin,
    Beni zamana karşı bertaraf edin
   Bir tek dizesi aşkın, sevginin
   Yıldırmasın beni geçin.
Değil mi ki
Hayatta her şeyin bir vakti var
Sevmek için çok geç
Affetmek anlamsız. (00.30)

    

11 Ocak 2014 Cumartesi

BEYNİM BANA BİR OYUN OYNUYOR


                                                                BEYNİM BANA BİR OYUN OYNUYOR

Söze nereden başlayacağını bilememek, nerede bitireceğini bilememekten biraz daha güç. Bir saat önce başlasam belki daha farklı bir cümle olurdu, bir saat sonra yine farklı… Sürekli düşünüyor olmanın verdiği bir değişkenlik.

       Gerçek dünyaya dönememe, problemleri kafada tekrar tekrar yaşayıp üzülme, tekrar tekrar haklı olduğunu anlatmaya çalışıp başaramadığın için üzülmek… Sonra da onlar gibi olamadığının bilinciyle dipsiz bir kuyuda debelenmek. Okuduğun onca kitap, deneyimlerin ve vicdanın oynama hakkını vermiyor. Oyun varsa gurur inciniyor. Dürüstlük başta gelir, öyle öğrenmişsin, erdemlere kıymet vermişsin; bu yüzden kendine dürüst olmaya ihtiyaç duyuyorsun. Başkalarından da erdem bekliyorsun, göremeyince tutunamıyorsun.

          Beynim bana oyun oynuyor… Nasıl oluyor çözemiyorum. Ben ki matematiği kafaya koyup hâlletmiş bir sözelci, her formülü deniyorum; çözemiyorum. Tutunanların formülü ne? Artık biliyorum, onların bir formülü yok; her şey yapıyla ilgili. Onlar öyle doğdu ve bir kez daha anlıyorum, bu işin bir kitabı, kuralı, formülü yok. Artık ümitsizliğimi kabul ediyorum. Ben ve onlar arasındaki farklar gittikçe çoğalıyor. Fark kapanmaz hâle geliyor. Dürüst olmaya çalışırken, kırıcı olmak, kırdığını kabullenmek; ama ben de kırıldım diye açıklama yapmaya çalışırken, suçluluk duygusunun pekiştiğini fark etmek… Erdemlerini başkaları anlamıyor diye onları içten içe suçlamak, sonra yine kendini suçlamak... Herkes gibi olamadığın için…

           Beynim bana bir oyun oynuyor ve ben hâlâ bunu çok da anlamış sayılmam. “Solgun bir gül oluyor dokununca” diyor şair. Bu gül benim ümit ettiğim her şey, dokununca kâbusa dönen, yok olan ya da beklemediğim şekilde olumsuz gelişen her şey. Daha iyi bir tarif bulamıyorum. Şairin bu şiirini çok kıskanıyorum. Şairin şiiriyle avunuyorum. “Solgun bir gül oluyor dokununca”, arzu ettiğim her şey.. Hepsi gözyaşıyla yapıyor finalini ve benim affetmem zorlaşıyor.

                                                                                                                                                       Yazar GİBİYİM

10 Ağustos 2013 Cumartesi

AYRI AYRI

                                                
Gölgesini arıyoruz yaşanmışlıkların
Hiç birlikte gülemedik.
Aynı gökyüzünün altında
Derince nefes alıyoruz günün belli saatlerinde.
Ne güzel...Yaşıyorsun benimle aynı çağda, diyoruz.
sonra günlük telaşlar.
Dolmuş duraklarına çaresizce bakıp
Midemize ağır taşlar basarak
Pişmanlıklarımızı susarak
Biraz mahcup biraz kırgın
Ayrı ayrı geçip gidiyoruz.
İkimiz de yeterince büyüdük
ve aşkı düşünmek için geceyi beklemeliyiz.
Gündüzler fazla aydınlık kasvetli zihinlerimize.
Yorgunluklarımız buna da izin vermiyor
Külçe gibi uzanıyoruz yatağa,
Uyku gözümüzden akıyor ve aşkı erteliyoruz.
Tabii hayal kurmayı da...
Birbirimizi özlemiyoruz uykuyu özlediğimiz kadar.
Buna büyümek diyoruz.
Günler birbirini kovalıyor ve
biz yine aşka geç kalıyoruz.
Ertelediğimiz duygular içimizde tortulaşmış bir kere.
Artık onları nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz.
Ayşe OKTAY 
#yazargibiyim
                                                          

NOT: Bu blogdaki her türlü şiir, deneme ve makaleler zaman damgası ile korunmaktadır.

30 Temmuz 2013 Salı

AĞIR AĞIR




     AĞIR AĞIR

Ağır ağır girdin gönlüme

Ağır ağır konuşuyordun zaten

“Kapalı e” kullanıyordun özellikle

Kapalı e’ ye de gıcıktım zaten.

       Ağır ağır duruyordun öyle

       Ağır ağır bakıyordun zaten

       Üstelik gözlerini çekmiyordun üzerimden

       Öylece bakanlara gıcıktım zaten…

Ağır ağır geçtin karşıma

Ağır ağır izliyordun zaten

Bir şeylere gülüyordunuz sessizce

Sessizce gülenlere gıcıktım zaten.

        Ağır ağır değil birden sevdim seni

       Ağır ağır bitiyordum zaten

       Sevmeyi de unutmuştum çoktan

       Bu yüzden sana da gıcıktım zaten.

                                                                              02.03.2008    06.38

                                                                           Yazar GİBİYİM
NOT: Bu blogdaki her türlü şiir, deneme ve makaleler zaman damgası ile korunmaktadır.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

BASİT BİR ŞUUR AKIŞI


Canım yanıyor
Acıyorum 
Derdimi en basit sözcüklerle anlatmak istiyorum.
Hiçbir kuruntu girmesin beyanıma
Sadece anlaşılmak istiyorum.

Acılarımı eliyor sabrım,
Sabrım bana bahşedilmiş bir nimet mi?

Yok! Hayır!

Böylesine güçlü olduğuma inanmak çok zor
Yirmi dört yaşındayım
Yarın var mı bilemem
Bu hesapla ömrümün sonundayım
Geçmişin varlığına inanamıyor insan
Sanki bir hipnozdan uyanmaktayım
Adımlarıyla henüz tanışan yavrucak kadar
acemiyim hayata..
Bu paytak yürüyüşlerin sebebi de ne?

Bana figüranlık düştüyse ve oyun tekse
Caddeden geçen herhangi biri ya da
Kafede oturan miskin kişi olmanın dışında
Beklentilerim mi var acaba?
Figüranları kendi vücudumda diriltmem midir,
Evhamlar koparan bu şey de ne?

Yavaşça çözülüyor sırlar:
Beklentiler rafa,
Aşklar gelecek kışa,
Affetmek şimdilik boşa..
Affediyorum işte, boşu boşuna…
Ayşe OKTAY 

24 yaşındayken… :)
(14.02.2010)
Yazar GİBİYİM

NOT: Bu blogdaki her türlü şiir, deneme ve makaleler zaman damgası ile korunmaktadır.

23 Temmuz 2013 Salı

GECE







  GECE

Düşünüyorum, düşlerimi silerek

Bütün renkler nötürleşiyor gözlerimde

Ay ve yıldızları bağlamışlar mı gökyüzüne?

Vakit hep gece, hep gece.



Yüzümde ölülerin dinginliği

Kalemimin ıstıraptan tutulmuş dili

Cahilliğimden midir, nedendir bilmem

Şaşkınım, alemin dili kuş dili.



Atomdan daha küçük zerrelerim

İncinmeye müheyya kelimelerim

Savunmam uzatmaları oynuyor,

Korkunun girdabında bekleyişlerim. 
Ayşe OKTAY 

(2007)

Yazar GİBİYİM

NOT:Bu blogdaki her türlü şiir, deneme ve makaleler zaman damgası ile korunmaktadır.


20 Temmuz 2013 Cumartesi

                 

              ONA MEKTUP                                                            
    Buram buram yokluğun dolaşıyor rüyalarımda.            
    Beni gördün mü hiç, uzun zamandır sokağında?            
    Sana kolaydı evet, geçmişe yok deyip yürümek            
    Hep yeniden, hep yeniden seni beklemek                                          
                                            bana zordu.                              
                             Bekleyişim sana minnet.                                        
     Çok zaman oldu, sen değişmişsin
     Çevren değişmiş.
     Benim çevrem sensin
     Senin evin, senin sokağın.
 
    Zaman geçti, mevsimler değişti.
     Hâlâ orada bekliyorum seni
     Çocukluğumuzdaki gibi
     Evinizde bekliyorum seni.
     Ne olur ihmal etme beni.
                            19.03.2013
                           Yazar Gibiyim
NOT: Bu blogdaki her türlü şiir, deneme ve makaleler zaman damgası ile korunmaktadır.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

2007'de Edebiyat Otağı Dergisi'nde yayınlanan şiirim :))


BULUŞMAK ÜZERE 

Yakup’un gözyaşlarını serpsen cihana
İbarahim’in ateşi gül-gülistan olur.
Denedim, söz geçmiyor ağyara
Formüller iflasta, yüreğimiz kalmış bir tek
Ruhun üflendiği güne hürmet,
Damlalarda buluşmak üzere…

Anahtarlar icat ettim boy boy,
Zihmime vurulan kelepcelere.
Açmazlara düşmüşüm döner bîçare,
Bir kapı umarak yoklarım boşluğu
Gökle yerin kavuştuğu yerde,
Sınırlarda buluşmak üzere…

Sustukça zorlaşır cümleler
Sustukça artar kekemeliklerim
Konuştukça unutkanlıklarım artar,
Sustukça kekemeliklerim.
Telaffuzum bozuk am(m)a,
Kelimelerde buluşmak üzere…

Şimdi kararsız bir akşamüstü vakit
Doğmakla batmak arasında bir güneş
Batımı ebed bil, ölümü tüket gibisinden bir felsefe
Ölüm ne kadar ölü?
İnsan ne kadar hayatta?
Sorular zor, yanıtlarda buluşmak üzere…

Ayşe OKTAY
29.03.2007 02:20
Yazar GİBİYİM

NOT: Bu blogdaki her türlü şiir, deneme ve makaleler zaman damgası ile korunmaktadır.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

GİDECEĞİM


Gideceğim, 
adımı kimseye ezberletmeyeceğim
Hiçbir gönülde baki olmadan,
çocukluktan kalma bir alışkanlığı da alıp yanıma,
İradesizliğime kızıp,
İsyanlar savura savura gideceğim.

Unutmak için verdiğim her çabayı küçümseyeceğim.

Celladım olmaya soyunan
üç beş suratı formatlayıp beynimden
acaba ile başlayan ümitlerimin canına okuyarak
dolu dizgin realite ile gideceğim.

Bir suçlu aradığım da yok üstelik
Haklı olmak eskisi kadar okşamıyor gururumu
Varlığım eski bir masalmış,
Eğreti duruyor şimdilerde.
Tüm zamanlar parsellenmiş birilerine,
Bilmem ne kadar önce.
Zamansızlıkla boğuşuyorum
Aidiyetsizliğime gömülüyorum boyumca.
Aradığım benden uzak olmasa da /her ne kadar/
Kaçış kendime olsa da
Aldanışımın lezzetiyle
Gitmek fikrini seveceğim.

Aklıma düşmez bir an eskiyi yâd etmek
Benim değildir belki aldandığım aşk
Başkasının hikâyesidir öykündüğüm,
Sudan sebeplerle koştuğum yürek,
başkasınındır.
Son cümleler kuruldu
Son söz icat edildi
İnsanlık bir adım daha ilerledi(!)
Bana kalpsiz dediniz, kalbimi kırdınız

Öfkemi yutana kadar gideceğim.
Ayşe OKTAY 

(21 Ağustos 2009)

NOT: Bu blogdaki  her türlü şiir, deneme ve makaleler zaman damgası ile korunmaktadır.

2 Temmuz 2013 Salı

BU ÇIKMAZ NEREDE BAŞLADI?














Bu Çıkmaz Nerede Başladı ?


Bugün on, on bir yıl önce bir arkadaşımdan aldığım mektup geçti elime. Daha önce de defalarca okumuş olmama rağmen yine alıp götürdü beni bir yerlere. Çünkü hakkımda yapılan birtakım tespitler vardı.İçeriğine değinmeyeceğim; ama arkadaşımı kişiliğimle etkilemiş olmalıyım ki bana o satırları yazma ihtiyacı duymuş.
       Yıllar sonra o mektubu okuyunca şöyle(lafın gelişi) bir silkelendim. Bu aralar hiç böyle şeyler duymuyorum çünkü. On yıl sonrasını sorarlar ya hep, ben on yıl öncesine baktım da eski benden eser kalmamış.Ne kimseye görüş bildiriyorum ne atılıp ben bu şekilde düşünüyorum diyebiliyorum. Anladım ki bu on yıl benden bir şeyler çalmış. Mücadeleci,inandığını söyleyen vatandaş gitmiş; yerinde yeller esiyor; ama kendini hâlâ eskisi gibi sanıyor.

      “Bir sen var senin içinde arkadaşım!” diye haykırıyor bir ses. “Senin akıl mazide, bedenin âtide, olmuyor böyle, olmuyor. Sonra da dersin: “Nerede yanlış yapıyorum? Nerede başladı bu çıkmaz? Allah’ım, ben neredeyim? Kim ki bu insanlar?” Olacak o kadar. Eşekten düşmüşe döndün; ağzın burnun kanamıyor ama iç organların fena hâlde kan kaybediyor, mesela kalbin.Anladın mı şimdi, en çok hasar nerede? “Mazi, içinde bir yara” fark ettin mi bunu? Gel merhem ol şimdi kendi yarana. Şimdi hatalarını sıralayacağım, iyi dinle:

1-)
Birinci ve en önemli nokta: Ben senin içindeki, özündeki gerçek “ben”. Sen ise yüzeysel düşünen, ne yaptığını bilmez basit birisin. Burada anlaşırsak diğerlerinde zorlanmazsın.

2-)
Ömür bir köprüdür, gelir geçersin. Bu kaçınılmaz son. Ne var ki bunu bile bile bu gidişata direnirsen çok yıpranırsın. Rahatla.

3-)
Bütün olayların içine girmek zorunda değilsin. Bu seni yıpratıyor. Bazen dışarıdan izlemenin zevkini tatmalısın. Ancak ölçüyü bilmiyorsun. Ölçüyü öğren.

4-)
Hep bir tek haklı arıyorsun. Oysa herkes kendine göre haklı olabilir. Esnekliği öğren.



Şimdilik bu kadar; sana vereceğim öğütler bitmedi.” diye devam ediyor sonra…

NOT: Bu blogdaki her türlü şiir, deneme ve makaleler zaman damgası ile korunmaktadır.