Etiketler

3 Kasım 2024 Pazar

FARK ETMEDEN


 Fark Etmeden

Fark etmeden çok yorulmuşum.

Aklımı bıraktığım yer kalbimi

bıraktığım yerden habersiz.

Bedenim kafa tutuyor ruhuma,

İnadına sitemkâr inadına neşesiz.

İflah olmaz bir dağınıklığın içinde

çıkışı arıyorum.

Gidilmemiş ülkelerde sanıyorum panzehiri.

Kaçtıkça uzaklaşıyorum ben olmaya verdiğim kavgalardan.

Başka birine dönüşüyorum.

Kendimi aradığım yerin adı yok.

Mecburi sohbetlere dalıp sıradan

İnsanlara dönüşüyorum.

Refik Halit’in Agah Efendisini eleştirmekten

perişan olmuşum.

Agah Efendilere alışıyorum.

Sisli bir havada berrak bir görüş için silkelenir gibi…

Sarsılıyorum bir umut bir şeyler değişir gibi. 

Evden uzaklaştığımı hissettiğim vakitler var.

Kekeme sohbetler başlıyor o sıra.

Yabancı tabelalar dökülüyor

dükkânların camlarına.

İsmini anımsayamadığım kahve

markaları yarışıyor vitrinlerde.

Gürültüler yükseliyor insanların boğaz çakralarından.

Ruhları esir alınmış iri yarı bedenler

Korkunç silüetlere bürünüyor.

Tenekeciden yükselen seslerle yarışıyor her biri.

Belki diye başlayan sohbetler

figüran senaryoları hazırlıyor.

Eyvah demeye kalmadan kapılıyorum girdabına

Sonra başlıyorum sonu gelmez isyanlara.

Vehimlere, keşkelere, suçlulukla karışık nedametlere. 

Bir parçası oluyorum kuru kalabalığın

Boş vermişlik hastalığına yakalanan onlarca beden.

Şehrin angarya reyonları gibi

koloniler hâlinde dolaşıyor sokaklarda.

Kafamın içinde dönen müziğin sesini yükseltmekte

buluyorum geçici çözümleri

Bağırtılarım şarkı oluyor

Beni kimse duymuyor.  (12/07/2023- 03/11/2024. 22.56)

                                                               Ayşe OKTAY

 yazargibiyim.blogspot.com 

 

 

 

 

 

 

 

12 Eylül 2024 Perşembe

BAKIR KAPLAR GİBİYİM

 Bakır kaplar gibiyim.
Her geçen gün artan bir hüzünle kalaylanan
kızıl renkli eski kaplar.
Kalbimin tortuları dökülüyor
Paslı demirler gibi arıtılmayı beklemenin hazzıyla
Günbegün artan bir ışıltıyla
Şenleniyor kalbimin odaları.
Asırlık eski yapılar gibi kayıp çağlara açıyor tunç kapılarını.
Asırlardır buradayım,
Sesim bedenimin duvarlarından dönüp beynimi yoruyor.
Yalnız ve sessiz olduğumu sanırlar.
Nesiller ve paradigmalar var baş etmem gereken.
Tabuları var dik durmam gereken.
Kalabalık bir toplulukla yaşıyorum,
direnmeden.
Bu ne özgür bir seçim.
Ve onlar,
Kaybettiğimi sandılar, kazanmayı seçmediğim için.
Neyin bedelini ödediğimi bilmediğim
acılar çekiyorum.
Göğsümde dikilen suçlu bedenler,
Zihnimde çarpışan atlı askerler,
Mecalsizce tutunduğum bulanık geçitler,
Bastıkça sallanan ahşap köprüler,
Ve payıma düşen kararsız yolculuklar… 
Birkaç damla gözyaşı eşlik ediyor şen kahkahalarıma
Vehimlerim titrek gölgeler çiziyor akşamın dar vakitlerinde
Akşamları katmerleyen ürpertiler sarıyor içimi.
Kaburgalarımda yangınlar birikiyor.
Nefesimi tutup saymaya başlıyorum.
1’de ilkokul bahçesindeyim,
Oyundan atılmışım.
2’de bir duvara direnç gösteriyor minik bedenim,
3’te tohumlaşmış dikenli otların üstüne düşmüş suratım.
Çocuğum, ağlayamıyorum.
Çocuğum, ağlama; diyemiyorum.
4’te terk edilmişim.
Kanıma dokunmuş,
Yıkıp dökmüşüm ne varsa.
Kendimden soğumuşum ona adandıkça.
Yılların üzerinde okyanuslar birikiyor.
Kuytularda yuvalanan istiridyelerde saklı inci taneleri gibi ışıldıyor
ütopyamda umut barındıran düşler.
Sonu gelmeyen umut edişlerimin
yorgunluğu var üzerimde.
Yine de durmuyorum.
Kendimden kendime bir yol çizip
Donuk cismimin içinde seferler düzenliyorum.
Bir yol var biliyorum.
Nedensizce korkuyorum.                                             Ayşe OKTAY (04.01.2024 – 12.09.2024)