Her geçen gün artan bir hüzünle kalaylanan
kızıl renkli eski kaplar.
Kalbimin tortuları dökülüyor
Paslı demirler gibi arıtılmayı beklemenin hazzıyla
Günbegün artan bir ışıltıyla
Şenleniyor kalbimin odaları.
Asırlık eski yapılar gibi kayıp çağlara açıyor tunç kapılarını.
Asırlardır buradayım,
Sesim bedenimin duvarlarından dönüp beynimi yoruyor.
Yalnız ve sessiz olduğumu sanırlar.
Nesiller ve paradigmalar var baş etmem gereken.
Tabuları var dik durmam gereken.
Kalabalık bir toplulukla yaşıyorum,
direnmeden.
Bu ne özgür bir seçim.
Ve onlar,
Kaybettiğimi sandılar, kazanmayı seçmediğim için.
Neyin bedelini ödediğimi bilmediğim
acılar çekiyorum.
Göğsümde dikilen suçlu bedenler,
Zihnimde çarpışan atlı askerler,
Mecalsizce tutunduğum bulanık geçitler,
Bastıkça sallanan ahşap köprüler,
Ve payıma düşen kararsız yolculuklar…
Birkaç damla gözyaşı eşlik ediyor şen kahkahalarıma
Vehimlerim titrek gölgeler çiziyor akşamın dar vakitlerinde
Akşamları katmerleyen ürpertiler sarıyor içimi.
Kaburgalarımda yangınlar birikiyor.
Nefesimi tutup saymaya başlıyorum.
1’de ilkokul bahçesindeyim,
Oyundan atılmışım.
2’de bir duvara direnç gösteriyor minik bedenim,
3’te tohumlaşmış dikenli otların üstüne düşmüş suratım.
Çocuğum, ağlayamıyorum.
Çocuğum, ağlama; diyemiyorum.
4’te terk edilmişim.
Kanıma dokunmuş,
Yıkıp dökmüşüm ne varsa.
Kendimden soğumuşum ona adandıkça.
Yılların üzerinde okyanuslar birikiyor.
Kuytularda yuvalanan istiridyelerde saklı inci taneleri gibi ışıldıyor
ütopyamda umut barındıran düşler.
Sonu gelmeyen umut edişlerimin
yorgunluğu var üzerimde.
Yine de durmuyorum.
Kendimden kendime bir yol çizip
Donuk cismimin içinde seferler düzenliyorum.
Bir yol var biliyorum.
Nedensizce korkuyorum. Ayşe OKTAY (04.01.2024 – 12.09.2024)
kızıl renkli eski kaplar.
Kalbimin tortuları dökülüyor
Paslı demirler gibi arıtılmayı beklemenin hazzıyla
Günbegün artan bir ışıltıyla
Şenleniyor kalbimin odaları.
Asırlık eski yapılar gibi kayıp çağlara açıyor tunç kapılarını.
Asırlardır buradayım,
Sesim bedenimin duvarlarından dönüp beynimi yoruyor.
Yalnız ve sessiz olduğumu sanırlar.
Nesiller ve paradigmalar var baş etmem gereken.
Tabuları var dik durmam gereken.
Kalabalık bir toplulukla yaşıyorum,
direnmeden.
Bu ne özgür bir seçim.
Ve onlar,
Kaybettiğimi sandılar, kazanmayı seçmediğim için.
Neyin bedelini ödediğimi bilmediğim
acılar çekiyorum.
Göğsümde dikilen suçlu bedenler,
Zihnimde çarpışan atlı askerler,
Mecalsizce tutunduğum bulanık geçitler,
Bastıkça sallanan ahşap köprüler,
Ve payıma düşen kararsız yolculuklar…
Birkaç damla gözyaşı eşlik ediyor şen kahkahalarıma
Vehimlerim titrek gölgeler çiziyor akşamın dar vakitlerinde
Akşamları katmerleyen ürpertiler sarıyor içimi.
Kaburgalarımda yangınlar birikiyor.
Nefesimi tutup saymaya başlıyorum.
1’de ilkokul bahçesindeyim,
Oyundan atılmışım.
2’de bir duvara direnç gösteriyor minik bedenim,
3’te tohumlaşmış dikenli otların üstüne düşmüş suratım.
Çocuğum, ağlayamıyorum.
Çocuğum, ağlama; diyemiyorum.
4’te terk edilmişim.
Kanıma dokunmuş,
Yıkıp dökmüşüm ne varsa.
Kendimden soğumuşum ona adandıkça.
Yılların üzerinde okyanuslar birikiyor.
Kuytularda yuvalanan istiridyelerde saklı inci taneleri gibi ışıldıyor
ütopyamda umut barındıran düşler.
Sonu gelmeyen umut edişlerimin
yorgunluğu var üzerimde.
Yine de durmuyorum.
Kendimden kendime bir yol çizip
Donuk cismimin içinde seferler düzenliyorum.
Bir yol var biliyorum.
Nedensizce korkuyorum. Ayşe OKTAY (04.01.2024 – 12.09.2024)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder